Montag, 19. April 2010

MUTSUZLUK

Dışarda herkes birbirini dövecekmiş gibi mi bakıyor, bana mı öyle geliyor? Sanki herkes
“ahan da bana bi laf söylese, de yada bir çarpsa da ben de saçını yolsam, DALSAM DÖVSEM,
KÜFÜR etsem” diye içinden geçiriyor gibi bir surat ifadeleri var. Herkes bir öfke, bir telaş, bir
acele içinde. Herkes bir yere yetişiyor. Her saat eksik. Duygular bir yerlerde hapsolmuş gibi.
Hoşgörü yok, sabır askere gitmiş, sevgi zaten malulen emekli, saygı desen o bu diyardan bilinmez
yerlere göç etmiş.

Sevgililer küs, küfürler havada uçuşuyor, bir zamanlar aşık olup evlenen insanlar sanki düşman
olmak zorundalarmış gibi birbirilerine hakaret ediyorlar. Hatta en sonunda eski kocası ölmüş
bir sanatçıya yazı yazdı diye onu köşe yazısında aşağılayan bilgisiz cahil yazar (!) gazeteciler
bile türedi. Sanatçılara hakaret siteleri açılıyor., Millet bakkala kasaba merhaba demeyi zul
sayıyor da her gün twitter da face de. Kimse kendi dedeiğine imzasını atamıyor. Herkes bir
öfke, bir korku ve bir yılgınlık içinde.

Gencecik insanlar da surat bir karış. Sorsan iş yok para yok mutsuzlar. Çalış desen iş mi var derler,
iş bulsan parası AZ YADA yolu uzun diye beğenmezler. Kim alıştırdıysa onları "rahata". Herkes “armut PIS ağzıma
DÜS” diye bir düşünce içindeler. Millet İstanbul’dan kaçma, telaşı içinde. Herkes sorunlar yumağında,
panik atak. Antidepresanlar bu ülkenin hiç bir döneminde bu kadar her eve girememişlerdi herhalde.
Yeşil reçete tarihe karıştı, millet avuç avuç zanax, apranax kullanmaya başladı. Millette bir sinir, bir celal
ki sormayın gitsin.

Korkuyorum. Üzülüyorum. Endişeliyim. MUTSUZLUk kötü bir hastalıktır. Komşuluğun, sohbetin, dürüstlüğün,
sevgiinin, saygının, çalışmanın, arkadaşlığın olmadığı yerde gelir baş köşeye oturur. Siz yüz verdikçe astarını
ister. Suratınıza asık bir ifade,, hareketlerinize bir kabalık, kalbinize bir ağırlık bırakır. Bir bakarsınız kendi
mutsuzluğunuzun acısını herkesten çıkarır olmuşsunuz. Kendi yalnızlığınızın kölesi olmuş,, herkesi
eleştirir, herkesi mutsuz görmek ister olmuşsunuz.

Artık ne deniz kenarı, ne martı çığlıkları, ne DEMLI bir çay, ne koyu kahve, ne de bir dost sesi huzur vermez size.
Mutsuzluğunuz, hiç birini; barındırmanıza izin vermez. Çünkü mutsuzluk yanında dost yüzler, aşk, sevgi istemez.
Çok bencildir. Hiç bir duygu emaresi görmeye tahammül edemez. "Eşinize", "çocuğunuza", "sevdiklerinize" sabırsız,
sinirli, her an her şeyinden korkulan, saymayan, sevmeyen biri haline gelir adına da “yaşam koşullarının stresi” dersiniz.

Mutsuzluk bağımlılık yapar. Şüpheyi, düşmanlığı ve sevgisizliği beraberinde getirir. Sürekli acıyı davet eder. Ve kendiniz
olmaktan çıkarır sizi.

Oysa ki herşeye rağmen hayata gülmek, küçük şeylerden mutlu olmaya çalışmak, şükretmek çok güzeldir ARKADASLARIM KARDESLERIM

Keine Kommentare: